Kısa Öykücük

Hem kısa hem -cük, yani baya kısa sanırım. Neyse lafı dolandırmadan yazayım.

Yavaşça sağ dizi üzerinde ayağa kalktı, üstünde ki tozları temizledi. Sekerek yanıma doğru geldi, omzumdan destek alarak ayakta durmaya çalıştı. Sol dizinde ki yara giderek daha fazla iltihap kapmaya başlamıştı. "Burdan hemen gitmemiz gerekiyor.'' dedi kısık sesle. O'nu taşıyarak sol tarafmızda bulunan köprünün üzerinden, harap halindeki eve taşıdım. Pencereleri kırılmış ev tamamen parçalanmıştı, çatısı çökmek üzereydi. Sağlam olan birkaç merdiven basamağına oturtum arkadaşımı. Dışarıda ki hava kararmaya başlamıştı ama, evin içinde hala aydınlık hakimdi. Neden böyle diye düşünürken sabahtan beri beni takip eden kurbağayı ezdiğimi fark ettim. Vay arkadaş diye düşünüp, yıkılmaya yüz tutmuş evden dışarı çıktım. Evden çıktığım gibi, ayağım takılıp yüz üstü yere düştüm. Küfür ederek ayağa kalktım, düştükten sonra bayılmış olmalıyım ki hava aydınlanmıştı. Hızlıca ayağa kalktım ve hemen arkamda kalan eve baktım, evin içerisi karanlıktı. Tekrar içimden vay arkadaş dedim, sanırım bu cümleyi hep kullanıyorum. Ama evdeki merdivenlere oturttuğum adam yok olmuştu, telaşlı bir şekilde ayağa kalktım, kan izleri gözüme takıldı. Takip ettim. Kan izlerinin beni O'na götürceğini tahmin etmiştim ama, yanılmışım. ''Kan izleri değilmiş ki lan bunlar!'' bağırdım. Evet vişne suyuymuş. Burda vişne suyu ne arar ki dedim kendi kendime, sonra kendi kendime cevap verdim. Ama cevabı tam hatırlamıyorum çünkü, yere düşüp bayılmışım. Vişne suyu tutar beni, hemen bayılırım. Uyandığımda tamamen başka bir yerdeydim, kalabalıktı. Kalabalık yerleri sevmem beni bunaltır. Kafamı kaldırdığımda, O'nu gördüm. Dizi iyileşmişti. Bu kadar büyük bir yara nasıl iyileşir diye kendime sordum, cevap çok gecikmedi. Yeter lan her boku da sorup durma! diyerek çıkıştı iç sesim. Artık kendime bile tahammülüm yoktu. Ayağa kalkmak istedim ama ayaklarım yoktu, neden olduğunu düşünürken tekrar iç sesim bağırdı bana, ağlamaya başladım. Nedense ağlarken bayılmışım. Ayıldığımda bunların hepsinin bir hayal olduğunu anladım. Bu kadar sorun, cevaplanmamış soru varken, neden bunlar bir hayaldi. Peki ya bunu okuyan insanlar? Cevapsız sorulara ne yanıt vericekti. Hiçbişey, benim Lost'tan öğrendiğim şey budur. Soru sor ama, yanıt verme. Ohh ne güzel lan!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder